21 Ağustos 2011 Pazar

BİZİM ORALAR!

Bizim oralar, nereler? Eskiden Adapazarı, Bilecik, Bozöyük, Kütahya, Afyon, Burdur, Kemer ve en sonunda Yaka'ydı, Tlos'tu... Şimdilerde Yenikapı, Bursa, Manisa, İzmir, Aydın, Bafa, Göcek, Fethiye ve Yaka!

Evin 1 kilometre ötesindeki Tlos kenti bazilikası

Tlos stadiumu

Selçuk Kızılkayak yapımı muhteşem mangal!

Patara'nın İstiklal Caddesi

Patara deniz feneri! Türünün ender örneklerinden...

Deniz fenerini göz kamaştırıyor!

15 Ağustos 2011 Pazartesi

AŞIKLI HÖYÜK'TEN İZLENİMLER

Bu fakir kütüğün gönlü zengin sahibi -önceden buradan duyurduğu üzere- haftasonu için Aksaray'daki Aşıklı Höyük'teydi.


Az sayıda fotoğraf çekti. Çektiklerinden fazlasını hafızasına almayı tercih etti. İşte çektiklerinden bir bölüm! Hafızaya aldıklarını da ileride yazacağını söylüyor. Ama belli olmaz, bununla da idare edebilirsiniz.




Şimdi diyebilirsiniz ki bunun Aşıklı'yla ne alakası var... Aşıklı'ya gidilirken binilen THY Kayseri uçağının penceresinden Mağlova ve Güzelce kemerleri avlanırsa, buraya konulmayı hak eder. Her ne kadar fotoğrafın kalitesi kötü olsa da...



Sabah ilk iş tepeyi ziyaret. Radikal Gazetesi'nin arkeoloji haberlerinin fantastik başlıklarından aldığım ilhamla 'her fotoğrafa bir başlık' kampanyası başlatıyorum. Tabii ki her başlıkta 'en', 'ilk' gibi olmazsa olmazlar yer alacak. Üsteki fotoğraf için önerim şu: Dünyanın ilk neolitik şemsiyeleri Aşıklı'da bulundu! İkisi sarı, biri kırmızı olan şemsiyeler için Galatasaray Kulübü de devreye girdi.




Neolitik dönemin ilk dilek kuyusu yine Aşıklı'da!


Dans eden Neolitik bebek gün ışığına çıkarıldı! Üstelik bugüne kadar bulunanların en güzeli ve en iyi dans edeni.

Neolitik dönem labradorları çiçeksiz uyumaz!

Neolitik dönemden bugüne sönmeyen ateş bulundu. Uzmanlar burada pişirilen etlerin, gazetelerin duyurduğu dünyanın en uzun neolitik tüneli kullanılarak İrlanda'ya kadar götürüldüğünü belirtiyorlar. İlk paket servis Neolitik dönemde yapıldı!


Bu kadar dalga yeter! Yolunuz Aksaray'a düşerse Aşıklı Höyük'ü gezmeden dönmeyin. Düşmezse Aşıklı Höyük kazılarının güzel sitesi de size fikir verecektir.

11 Ağustos 2011 Perşembe

AŞIKLI HÖYÜK'E DOĞRU...

Ufuk Esin’in adını arkeoloji bölümüne girdiğim 1995 yılında duydum. Sonra kendisini gördüm prehistorya laboratuvarında... Ufak-tefek, ama her halinden bilgili-görgülü olduğu anlaşılıyordu…

Bir sonraki karşılaşma 1998 yılında Aşıklı Höyük’teydi… Şapkasıyla tepedeki haymanın altında oturuyordu.

Sonraki karşılaşma ise benim için dönüm noktasıydı. Arkeolojiyi bitirmiş ve sanat tarihinde yüksek lisans yapmak istiyordum. Herhalde yıl 1999… Amacım ülkede pek de itibar görmeyen, hatta kavram olarak kabul görmeyen ‘Bizans arkeolojisi’ hakkında birşeyler yapmaktı. Malumunuz arkeologlar Bizans kazmayı sevmiyor, sanat tarihçiler ise kazmaktan hazzetmiyor…

Edebiyat Fakültesi’nin kasvetli sınıflarından birine girdim, bir gün önceden aldığım kumaş pantalon ve gömlekle… Danışman hocamın kravat takmak gerekir uyarısı aklımdaydı, ama bünyeye ters geldi, takmadım, elimde tuttum.

Karşımda üç hoca! Ama sonradan anladım ki bana hoca gelen bir tek Ufuk hoca! Diğer iki hoca klasik sorular sordu, daha önceden hazırlandığım… Ufuk Hoca ise ayda ne kadar kitap okuduğumu sordu sadece. Evet, evet ne kadar kitap okuduğumu… Şaşırdım! Kurulmuş saat gibi diğer iki hocaya cevap yetiştirmeye çalışan ben, bu basit soruya zor cevap vermekte zorlandım. Dedi ki bol kitap okursan herşeyin üstesinden gelirsin. Ne olursa olsun diye ekledi!

Şimdi, daha doğrusu iki gün sonra onun kazdığı, can arkadaşlarımın çalıştığı Aşıklı Höyük kazısını ziyarete gideceğim. Bu vesileyle yakın zamanda kaybettiğimiz Ufuk Hoca’yı bu fakir kütükte anmak istedim. Can dostlarımdan Güneş Duru'nun kaleminden çıkma, benim editörlüğünü yaptığım dergide yayımlanan bir yazısını da ekleyerek!

İyi kazılar!

İlgilenenlere not: Sınavı verdim :)















8 Ağustos 2011 Pazartesi

ARKEOLOJİ MERAKLISI TATİLCİLERE 8: ANTANDROS

Yollar sevenleri birbirine buluşturduğu gibi, bazen de toprak altında kalmış antik kentleri gün yüzüne çıkarıyor. 20. yüzyılın başından beri birçok sikke ve anıtta adı geçen Antandros da bunlardan biri.

Balıkesir’de, Altınoluk-Edremit karayolunun ikinci kilometresindeki kentin tespiti, 1968 yılında Cook tarafından yapılıyor. Fakat arkeolojik çalışmalar, 1980’li yılların sonundaki bir yol yapımı nedeniyle başlıyor.

Edremit Körfezi’ndeki kentin tarihi hakkındaki bilgiler çok çeşitli… Birçok antik kaynak, önemli bir liman ve tersane kenti olduğundan, Kimmerlerin yoğun etkisinden bahsediyor kent için… İda Dağı’ndan gelen kaliteli kerestenin, Antandros limanlarından Ege kentlerine gittiği biliniyor. Bu bilgileri doğrulayabilmek için Ege Üniversitesi arkeologları, kentte yaptıkları kazı çalışmalarına ek olarak, su altı yüzey araştırmaları da yapıyorlar.

Kimmerlerin İzi

Göçebe oldukları için Anadolu’da fazla iz bırakmayan, tüm noktalarıyla araştırılmamış halklardan biri de Kimmerler. Anayurtları olan Karadeniz’in kuzeyinden, İskitlerin baskısıyla Anadolu’ya geldikleri biliniyor. Korkusuz savaşçılar olarak ünlenen Kimmerler, Frig ve Lidyalıların başlarını dertten eksik etmiyor; Gordion’u yağmalıyorlar, Sardes’i alıp Lidya kralı Gyges’i öldürüyorlar. Bu süreç içinde Anadolu’da yerleştikleri tek yerin Antandros olduğu düşünülüyor. Arkeologlar, M.Ö. 6 yüzyıldaki kalın yangın tabakasını Kimmerler’e ait bir iz olduğu düşüncesindeler. Çünkü yazılı kaynaklara göre Kimmerler bir yüzyıla yakın yaşadıkları Antandros’ta, M.Ö. 570’te Lidya Kralı Kroisos’la yaptıkları savaşta yeniliyorlar. Bu yenilgi Kimmerlerin Anadolu’daki sonunu hazırlıyor. Kent, 6. yüzyılın başlarında, tüm Anadolu’yu etkileyen Perslerin egemenliğine giriyor.

Roma villası Efes’tekilerle yarışıyor

Kentteki önemli buluntu topluluklarından birini de Geç Roma Dönemi buluntuları oluşturuyor. Bunların arasında M.S. 4. yüzyıla tarihlenen bir Roma Villası var ki diğerlerinden ilk bakışta ayrılıyor: Edremit Körfezi’ne bakan eğimli alanda kurulu villa, 33 metre uzunluğunda tamamı mozaik döşeli portiko’su (sütunlu avlu), opus sectile’li (çeşitli boyda ve biçimde kesilmiş renkli mermer parçalarıyla oluşturulan döşeme) odaları, yer yer mermer yer yer duvar resimleriyle kaplı duvarları, latrina’sı (umumi tuvalet) ve hamamıyla, dönemin sivil mimari anlayışı ve günlük yaşam hakkında birçok bilgi sağlıyor.

600 Yıllık bir nekropol

Mezarlıkların kötü duygular uyandırmadığı insan sayısı herhalde çok azdır. Arkeologlar için mezarlıklar veya onların deyimiyle nekropol, (ölülerin kenti) çalıştıkları dönem hakkında birçok bilgi elde edebilecek laboratuarlardır. Hele hele Antandros’ta kazan bir arkeolog için, Anadolu’nun en özel laboratuarlarından birinde çalışıyor dersek, yanlış olmaz. Antandros nekropolü, M.Ö. 8. yüzyıldan M.Ö. 1. yüzyıla kadar kesintisiz olarak kullanılıyor.

2001 yılında bu yana sürdürülen kazılarda elde edilen bulgular, Antandros’un Troas Bölgesi’nin önemli kentlerinden biri olduğunu kanıtlar nitelikte… Kanıtları yakından görmek için Balıkesir ve Bursa arkeoloji müzelerini görmek gerekiyor.