16 Şubat 2022 Çarşamba

Duvarların ötesinde bir barış çağrısı


Söyleşi: Görkem Kızılkayak


Bizim için her şey Saype’ın 15 Kasım 2019 tarihinde “Merhaba İstanbul” başlığıyla Instagram’dan paylaştığı bir Ortaköy fotoğrafıyla başladı. Bu mesajdan birkaç saat sonra kendimi Saype’la Ortaköy’de proje hakkında konuşurken buldum. O gün hayal ettiklerimizi bir yıl sonra bugün gözlerimizle gördüğümüz için çok mutluyuz. Bu hayalin nasıl gerçekleştiğini konuşmak üzere land art (kırsal sanat) akımının dünyadaki önemli temsilcilerinde biri olan Saype’la 27 Ekim 2020 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüsü’nde buluştum. Ben sordum, Saype cevapladı. 



Merhaba Saype, nasılsın?

Merhaba Görkem abi, çok iyiyim teşekkürler. (Türkçe söylüyor.)


Street Art ile ilgilenen biri için Saype ismi çok tanınan bir isim, sanatını ve projelerini çok iyi tanıyoruz, ama Guillaume Legros’yu pek tanımıyorum. Guillaume Legros kimdir ?

1989 yılında, Fransa’nın doğusunda küçük bir şehir olan Belfort’da doğdum, 31 yaşındayım. Annem radyoloji teknisyeniydi, yani hastanede çalışıyordu. İnsanları karşılayan ve kırık çıkık var mı diye anlamak için röntgenlerini çeken kişi. Geceleri çalışırdı, bu sayede çocukken annemi çok görürdüm. Babam bilgisayarlar üzerinde çalışırdı. Sanatsal bir ortamda büyümedim. Ama çok spor ve aktivite yapan bir çocuktum. Çok meraklıydım ve bunu çok nadiren anlatıyorum ama doğa bekçisi olmak istiyordum çocukken. 14 yaşındayken resim yapmaya tag yaparak başladım. Biraz çocuk saçmalığı/yaramazlığı olarak nitelendirebilirim. Ortaokula giderken, okulda bir gece önce yapmış olduğum tag’leri görmek hoşuma gidiyordu. Sonra hemşirelik okuluna gittim. Hemşireliği ve ressamlığı birlikte yaptım. Bu da sanırım şimdiki işimde oldukça ortaya çıkıyor, çünkü sanatla insanları birbirine bağlamaya çalışıyorum işimde. 


Sanırım okuduklarım oldukça etkisi altındayım, çünkü 18 yaşındayken ve sürekli ölümle ilişki içerisinde olunca, insan varoluşunu sorguluyor. “Dünya da ne yapıyorum?”, “İnsan olarak arkamdan nasıl bir iz bırakmak istiyorum?” diye soruyor. Bence bu, işimde çok ortaya çıkıyor. Özelikle çim üzerine boyuyor olmamda... Bir an, bir iz bırakıyorum, ama bu iz çok geçici. Dolayısıyla, insan olarak arkamda bıraktığım izin ne olmasını istediğimi sürekli düşünüyorum.


Ekibinde görev alan Lionel ve Simon’un çocukluk arkadaşların olduklarını biliyoruz. 

Lionel ile tam aynı yaştayız, yuvada beraber resimlerimiz var. Görsen, 3-4 yaşındayız! Beraber futbol oynadık, tüm çocukluk yaramazlıklarımızı beraber yaptık, ilk sigaralarımızı gizlenip beraber içtik. Çocukların yapabilecekleri yaramazlıklarını tümünü beraber yaptık. Simon ise bizden üç yaş büyük. Abimin grubundaydı o. Bir dönem çok fazla rüzgâr sörfü yapıyordum. Hep beraber Fransa’nın güneyine sörf yapmaya gidiyorduk. O dönem çok yakınlaştık. Aslında tam o dönemde resim yaptığımız grubumu oluşturmaya başladım. Ben yere serdiğim tuvalleri boyuyordum ve onlar da yaptığım resimleri ve çizimleri satmakla ilgileniyorlardı. Üç-dört kişi geçiniyorduk bu işten. Bu bir yaz rutinine dönüştü, bir ayımızı güneyde geçiyorduk. Gündüz rüzgâr sörfü yapıyorduk, akşam beş gibi gece pazarlarına gidiyorduk ve hızlıca resimleri satarak geçiniyorduk. Sonra Lionel bir kayak merkezinde etkinlik sorumlusu oldu. Simon da hidrolik mühendisi... Ben ise hemşire... Sanatla çok alakasız işler... Sonra ben dağlarda boyamaya başlayınca, Land Art için buluşmaya başladık. Medyayla paylaştığım ilk eser Lionel’in çalıştığı kayak merkezinde gerçekleştirdim. Lionel’e “Çalıştığın merkezde bir deneme yapsak güzel olur.” dedim. O da “İzin veririm, yap, ama bil ki şimdilik bütçem yok.” dedi. Ve böyle başladı bu iş.


Gerçekten fikrin başlangıcını öğrenmek istiyorum. Nasıl bir duyguyla çimlerin üzerine ekolojik, doğada çözülebilen geçici resimler yapmaya başladın? Bu tarz bir boyayı üretmeye nasıl başardın?


Çim üzerine boyamaya başladığımda Strasbourg’da oturuyordum, İsviçre’de hemşire olarak çalışıyordum. Uzun zamandır resim ve graffiti yapıyordum. Beni bu noktaya getiren, gerçekten sanatın anlamını kendime sormam oldu, sanatın gerçek anlamını... Bu soru üzerine sınırsız kitaplar yazılmıştır. Hatta kesinleşmiş bir cevap yoktur. Kendimce dedim ki, “Sanırım bir sanat eseriyle en önemli olan şey insanların ilgisini çekmeyi başarmak.” O dönemde Street Art ile bu ilgiyi yakalamayı başarmak gittikçe zorlaşıyordu. Şehirlerde afişler, tag’ler, graffiti’lerden oluşan görsel bir kalabalık vardı. İnsanlar sokaklardan geçiyor, işlere eskisinden çok daha az bakıyorlardı. Aynı zamanda, ekoloji ve budizm üzerine çok okuyordum. Bir de 2012’de Avrupa’da drone’ların yaygınlaşması var. Drone’lar bana gökyüzünden yeni bir bakış açısı kazandırdı. Fotoğraflarımı çekebilmek için helikoptere ihtiyacım yoktu. Kendi kendime dedim ki “Madem kırsal da yaşıyorum, çimlerin üzerine boyamayı deneyeceğim.” Bu ilk etaptı. Sonra dedim ki “Acaba işleyecek mi?” Çünkü çim üzerine boyamak biraz acayip bir fikir. Garajımda bulduğum sprey boyalarla boyamaya başladım. İnanılmaz işlediğini gördüm. Bu sefer de, doğayı mahveden sprey boyalarla asla istediğim yerleri boyayamayacağımı düşündüm. Deneme yanılmayla ilerledim aslında. Bir sene boyunca ailemin evinin bahçesinde testler yaptım. Kareler hazırladım ve biraz kimyager gibi farklı pigmentlerle bir oraya, bir buraya denemeler yaptım. Bir sene sonunda az çok işleyen bir sonuca vardım. 


İngilizce “say” ve “peace” kelimelerinden oluşan “Saype” ismi bu dönemde mi ortaya çıktı? 


Graffiti yaparken de kullanıyordum. Bu ismi bulmadan birçok isim değiştirdim. Graffiti’de bu sık sık rastlanan bir durum. Blaze (takma isim) değiştiriliyor. Bu konuda çok komik bir anekdotum var. Şimdi çok yakın bir arkadaşımın hoca olduğu felsefe dersindeydim. Graffiti yaparken, işin bir tarafı harflerin uyumu ile ilgili oluyor. Harflerin arasındaki dinamizm ve “S”, “A” , “Y” harfleri benim hoşuma gidiyordu. Dedim ki “Say Peace yazacağım ve çok komik olacak.” Çünkü graffiti’nin doğasında isyan var aslında, bir şeyleri bozuyorsun, iznin olmadan ismini yazıyorsun. Her yere “Say Peace” yazma fikrini eğlenceli buluyordum. Pozitif bir mesaj ama hareketin kendisi isyankâr. Sonra iki kelimeyi kısalttım ve “Saype” olarak yazdım. Bu olduğunda 18 yaşındaydım, 12 sene oluyor.


Beyond Walls fikrini nasıl yarattın ? Aslında hep insanlığın, barışın tarafındasın. Ama fikir nasıl oluştu.


Sanırım beni bu fikir noktasına getiren bütün bir geçmişim. Beyond Walls’un ilk etabı 2018’de, mültecileri denizden kurtaran, SOS Méditerranée Derneği’ni desteklediğim zamandı. Bu proje gerçekten İsviçre Konfederasyonu’nun İsviçre kanunlarında bir takım değişiklikler yapmasına neden olduğunda, kendime “İnanılır gibi değil toplumun farklı katmanlarında, politikasında bir şeyleri değiştirmeyi gerçekten başarabiliyoruz.” dedim. Çok komiktir, çünkü tam bu iş medyada yankı bulduğunda dünyada Trump’ın duvarından (Meksika Amerika sınırına yapılması planlanan) bahsediliyordu. Bir maliyet hatırlıyorum. Saçma ama, beni biraz da harekete geçiren bu oldu: 18 milyar dolardı. Duvarı yaratmanın bütçesini yaklaşık 18 milyar dolar olarak değerlendiriyorlardı ve ben o sırada SOS Méditerranée’ye destek veriyordum. 18 milyar dolarla denizde kaç gün geçirebileceğimizi hesaplamıştım. Gemiyi denize çıkarmanın günlük bedeli yaklaşık 14,000 Euro. Delilik diye düşündüm, bu parayla 150 sene boyunca denizdeki insanları kurtarabiliriz. Sonra fikri biraz daha ilerlettim, insanlar arasında duvarlar inşa ediyoruz ama aslında aşırı bağlantılı bir dünyada yaşıyoruz, hiç mantıklı değil bu. Felsefecilerle, tarihçilerle konuştum, bunun nasıl olduğunu gerçekten anlamaya çalıştım. Mesela Avrupa Birliği’nde Brexit var. Bu insanlığın öyle bir döneminde olduğumuzu gösteriyor ki, insanlar içlerine kapanmak istiyorlar. Ciddi bir milliyetçilik dalgası da var. Çok sık anlattığım bir olaydır; benim büyük büyük ailem 2. Dünya Savaşı’nda memleketlerini terk etmeye zorlandıkları için öldü. Birlikte yaşamak, barış ve iyimserlik değerlerini savunmak için harekete geçmek bize, bizim jenerasyonumuza düşüyor. Bunları yapmak bizim işimiz ve bu yüzden bu projeyi başlattım. Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo ile karşılaşma şansına sahip oldum. Fikri hemen sevdi ve bize destek oldu. Eyfel Kulesi’nin dibi olan Champs de Mars gibi ikonik bir lokasyonda çalışmamızı sağladı. Bu noktadan başladı her şey... 


Projenin sekizinci adımı olan İstanbul’da üç devasa fresko bitirdin. Şehir hakkında, freskoların hakkında, İstanbul’da karşılaştığın insanlar hakkında neler düşünüyorsun?

Pek objektif olamayacağım, çünkü, sıklıkla tekrarladığım gibi, eşim Türk olduğu için İstanbul biraz tanıdığım bir şehir. Bence bu şehir insanı içine çekiyor. Sadece ilham verici değil, bir kez ayak bastın mı pek gitmek istemiyorsun. Akıl almaz bir enerji var burada, insanların ve kültürlerin kesişimi büyüleyici, gerçekten her İstanbul’a geldiğimde büyüleniyorum. Tüm bu nedenlerden dolayı, buraya gelmek benim için mutlak bir hayaldi. Coğrafi nedenler, muhteşem bulduğum insani nedenler, benim buradaki karşılaşmalarım, seninle, Roxane’la, projeye katılan tüm insanlarla buluşmam benim için gerçekleşen bir hayal oldu. 



Bir gün önce üç tane fotoğraf yayınladın. Sosyal medya ve basılı medya sonuçlarına, istatistiklerine bakma şansın oldu. Sonuçları nasıl buluyorsun?


İstanbul’da olduğum için söylemiyorum, ama bugün buranın sosyal medya geri dönüşleri, Paris’te olanın üç katıydı. Üç katı ve daha fotoğrafları paylaşalı 24 saat oldu. Çok çok güzel! Yüzen platformla gerçeküstü bir etki yaratabildik. Burası (Boğaziçi Üniversitesi) çok çok çok güzel, fotoğrafı gerçekten çok güzel oldu. Arka planda güneşin batışı var, üniversite, Boğaz, hatta Boğaz boyu Beşiktaş mahallelerini görüyoruz, muhteşem! Ve Beykoz, tepelerle evlerin oluşturduğu manzara bence çok tipik oldu. Sonuç olarak üçünün kendine özel bir havası var ve bu çok çok hoş görünüyor. Umarım uzun süre konuşulur.


İki-üç gün sonra İstanbul’dan ayrılacaksın. Beyond Walls ve diğer projelerle ilgili programın nedir?


Bence dönünce ilk programım ağlamak olacak. Çok zor olacak. Saçma gelebilir, ama gerçekten çok zor! Bu kadar güçlü bir şey yaratınca insanlarla ve şehirle bağlar kuruyorsun, geri dönmek çok zor. Bir sonraki etap, Covid izin verirse, Güney Afrika’da Cape Town olacak. Bir sonraki ise, tarihleri kesinleştirmemiz gerekiyor ama Şubat 2021’de Benin olacak. Nairobi var, o da Şubat sonu. Sonrasında Belfast. Bu da çok enteresan bir proje olacak, belki İstanbul’dan daha az iddialı ama enteresan, çünkü Belfast 30 sene boyunca Katolik ve Protestanlar arasında iç savaş yaşadı. Burası Kuzey İrlanda ile Güney İrlanda arasındaki gerginlikleri gerçekten kristalize eden bir yer. Parlamentonun tam önünde çalışacağız, oldukça enteresan olacak. Artık Avrupa ve Asya’yı bağlamış olduğumuza göre, bundan sonra Asya kıtası üzerinde çalışma istiyorum. Henüz ne zaman ve nasıl olacağını bilmiyorum.


Türkiye’ye tekrar ne zaman geleceksin?


Sene sonundan önce tekrar gelmeyi düşünüyorum.


Yeni bir proje mi yoksa turizm amaçlı mı?


Hayır, sizin için geleceğim (Gülüyor.) Sen ne zaman İsviçre’ye geleceksin?


Onu bilemiyorum, pandemi nedeniyle Avrupa’ya gidemiyoruz.


Ama biliyorsun benim ev, senin ev! Tamam mı? (Türkçe söylüyor.)





Saype hakkında

Hepimizi yarattığı sembolik insan zincirinin içine katan Saype 1989 doğumlu. Asıl adı Guillaume Legros olan sanatçı, gençlik yıllarındaki graffiti çalışmalarından sonra kendi bulduğu bir teknikle ürettiği doğa dostu boyalarla çim üzerine yaptığı devasa resimleriyle tanınıyor. Takma adı olan Saype İngilizce iki kelimenin kısaltılmasıyla meydana geliyor: “Say” ve “peace”. “Barışı söyle” anlamına gelen bu isim sanatçının toplumsal ve ekolojik angajmanını ifade ediyor. Dünyada günümüzün en fazla tanınan sanatçıları arasında yer alan Saype, 2019 yılında Forbes dergisinin hazırladığı sanat ve kültür alanında dünyanın 30 yaş altı en etkili insanları listesine girdi.


Beyond Walls projesi hakkında

Saype’ın “İnsanlığın, zamanımızın en büyük zorluklarına ancak bir araya gelerek karşılık verebileceğine derinden inanıyorum.” diyerek 2019 yılında Paris’ten başlattığı Beyond Walls (Duvarların Ötesinde) projesi bugüne kadar sırasıyla Andorra, Cenevre, Berlin, Ouagadougou, Yamoussoukro ve Torino kentlerini dolaştı. Çok sayıda sınırı aşan bu proje, dünyayı kucaklayan sembolik bir insan zinciriyle birlikte 14-31 Ekim 2020 tarihleri arasında İstanbul’a uğradı.


Saype, projenin sekizinci adımı olan İstanbul’da üç büyük fresko yarattı: Osmanlı döneminden günümüze kadar korunarak gelmiş Beykoz Çayırı, ülkemizin en köklü eğitim kurumlarından biri olan Boğaziçi Üniversitesi’nin Güney Kampüsü Üstün Ergüder Meydanı ve Unkapanı’ndaki Atatürk Köprüsü’ne bağlı duran iki dönümlük devasa bir yüzer platform. 


Saype’ın yaklaşık bir yıl süren hazırlık ve 10 gün süren yoğun boyama programının arkasında, altı önemli kurumun çok değerli destekleri var. Bu kurumlar sadece uzmanı oldukları konulardaki desteklerini Beyond Walls projesiyle paylaşmadı, bir Beyond Walls gönüllüsü gibi çalıştılar. Fikirleriyle projeyi zenginleştirdiler. Sanatçı desteklerinden ötürü İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş., Beşiktaş Belediyesi, Boğaziçi Üniversitesi, İsviçre İstanbul Başkonsolosluğu, Fransız Kültür ve UPS’e şükranlarını sunuyor. 


Ekip hakkında

Lionel Koch Mathian - 31

Üç yaşından beri Saype’ı tanıyorum. Çocukken aynı kasabada yaşıyorduk. Okul hayatımız bir arada geçti, birçok şey paylaştık. Street art, graffiti ve land art’ın gelişimini birlikte izleme imkânımız oldu. Simon’la birlikte Saype’ın ilk freskosunu yaparken yardım ettik. Bu yeni sanat akımı büyümeye başladı. Bir noktaya kadar profesyonel işimle Saype’ın işlerini yardımı dengelemeye çalışıyordum. Artık sadece Saype’la çalışmak için diğer işimi bıraktım. Ekipte herkes her şeyle ilgileniyor. Ama bazı konular sadece bunun sorumluluğunu alan ekip üyelerinin yönetiminde kalıyor. Lojistik, freskonun yapılacağı alandaki kontak kişilerle ilişkiler, web sitesinin yönetimi ve freskoların videolarının yapılması benim sorumluluğum altındaki işler. 


Simon Desseigne - 34

Çocukken Saype’la aynı kasabada yaşıyorduk. Rüzgâr sörfü başta olmak üzere çocukken birçok sportif aktiviteyi birlikte yaptık. Aslında ben Saype’ın abisiyle arkadaştım. Ardından Saype’la da görüşmeye, zaman geçirmeye başladım. Beyond Walls projesindeki temel görevim boyaları üretmek. Pigmentleri suyla karıştırarak renk nüanslarını elde etmeye çalışıyorum.  


Valentin Flauraud - 32

Saype’la haber ajanslarında fotoğrafçı olarak çalışırken karşılaştım. 2017 yılında drone fotoğrafçılığına başlamıştım. Aynı dönemde Saype oturduğum bölgeye yakın bir noktada bir fresko yapmıştı. Ben de bu işi drone’la çektim. Bundan sonra işlerini takip etmeyi denedim. Çünkü çok görsel işlerdi, bir fotoğrafçı için çok güzel bir konuydu. Üç-dört farklı freskoyu takip edip Saype, Lionel ve Simon’la tanışıklığı ilerletince, Saype fotoğraflarımı beğendiği için bana Beyond Walls projesinde beraber çalışmayı teklif etti. 2019 yılında projenin ilk adımı olan Paris’te çalışmaya başladık. Ondan sonraki bütün adımlarda fotoğrafçı olarak ekibin bir parçası oldum.


B+ 31. sayı, 2020