Ege’nin kıyısında, Meriç Nehri’nin Ege’yle buluştuğu noktada binlerce yılda şekillenen, bataklıklar ve göllerle çevrili verimli deltanın hemen yanı başındaki kent, Türkiye-Yunanistan sınırının güneydeki en uç noktasını oluşturuyor. Bu özelliğinden dolayı Enez 1927-2004 yılları arasında birinci derecede askeri bölge olması nedeniyle yabancı turistlere kapalıydı.
Tarihöncesi dönemlerden Osmanlı’ya kadar birçok uygarlığa, konumu, verimli toprakları ve doğal limanlarıyla ev sahipliği yapmış kent, yasağın kaldırılmasıyla yetmiş yedi yıllık bir kesintiden sonra tekrar eski misafirperverliğine kavuştu. Meriç Deltası içindeki Gala Gölü’nün 2005’te milli park ilan edilmesiyle de, doğaseverler ve özellikle kuş gözlemcileri için çekim merkezi haline geldi.
Aeneas’ın Ainos’u
Enez’in kuruluşu hakkındaki efsane, bölgenin en önemli tarihsel olaylarından biri kabul edilen Troia Savaşları’na kadar gider. Troia Savaşı’ndan sonra arkadaşlarıyla yeni bir kent kurmak için denize açılan Aeneas, bugün Enez’in bulunduğu bölgedeki doğal limanların kent için uygun bir yer olduğuna düşünür ve kente adını verir: Ainos.
Bundan sonra yaşanan süreç, dünyanın en önemli tarih sahnesi olan Anadolu’daki tüm kentlerin geçmişi kadar karışık; bağımsızlıklar, kuşatmalar ve savaşlarla dolu. Pers İmparatoru Darius M.Ö. 513’te Enez’i alıyor. M.Ö. 480-479 yılları arasında ise Persleri yenen Yunan Şehir Devletleri Enez’i bağımsızlığına kavuşturuyor. Enez, savaş sonrasında kurulan Attika Delos Deniz Birliği’nin en önemli kentlerinden biri oluyor; deniz kenarındaki konumu ve topraklarının verimliliğini iyi kullanarak zenginleşiyor. Daha sonra, Persler ardından Makedonyalılar ve adını sayamayacağımız birçok beylik kent yönetiminde söz sahibi oluyor.
Bizanslı Kent
M.S. 190’da Romalılar kente uzun süren bağımsızlığını sunuyor. Roma Dönemi’ne ait izleri, halen süren arkeolojik kazılar sayesinde öğreniyoruz: Kent, taban mozaikleriyle süslü villalar, geniş caddeler, bu caddelerin altından Meriç Nehri’ne akıtılan kanalizasyon sistemi ve Taşaltı Nekropolü’nün podyumlu lahitleriyle tipik bir Roma kenti kimliğine bürünüyor. Bu dönemi izleyen Bizans hâkimiyeti boyunca kentte bugün de görülebilen birçok yapı inşa ediliyor: Kral Kızı Bazilikası, Khrysopege Şapeli, Triada Şapeli ve 12. yüzyıla tarihlendirilen, Osmanlı Dönemi’nde de camiye dönüştürülen Ayasofya Kilisesi dönemin en önemli tanıkları.
Çeyiz Kent
Enez tarihi hakkında belki de en ilginç olay Bizans Dönemi’nde 1355 yılında gerçekleşiyor. Bizans İmparatoru III. Andronikos Paleologos ile karısı, İtalyan asıllı imparatoriçe Anna Paleologos’un kızı Maria Paleologos, Cenevizli Francesco I. Gattilusio’ya gelin olarak gidiyor. Enez, Maria’nın çeyizi olarak Gattilusio’ya veriliyor. Evlendikleri tarihte Bizans İmparatorluğu’nun başında Maria’nın 23 yaşındaki erkek kardeşi V. İoannes Paleologos vardı ve imparatorluk özellikle ekonomik yönden Avrupa’ya bağımlı hale gelmişti.
Fatih ve Enez
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u almasından üç yıl sonra, Kaptan Has Yunus Bey’e Enez’i almasını emrediyor. Kenti alan Has Yunus Bey, Enez’i sevmiş olacak ki bir Bizans şapelini kendi türbesi halinde dönüştürüyor. Günümüze sağlam bir şekilde gelebilen Has Yunus Bey Türbesi ve çevresindeki yeniçeri mezar taşları Enez’in Osmanlı Dönemi’ne ışık tutan yerlerin başında geliyor.
Her yıl İstanbul Üniversitesi tarafından sürdürülen arkeolojik kazılar, bölgenin yerli halkı Traklardan Perslere, Yunanlılardan Makedonyalılara, Bizanslılardan Cenevizlilere ve Osmanlılara kadar Enez’in karanlıkta kalmış tüm noktalarını açığa çıkarmayı amaçlıyor. Meriç’in Ege’yle buluştuğu ana tanıklık edebileceğiniz Enez, uzun süren zorunlu yalnızlığını artık kırmak istiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder