7 Ekim 2011 Cuma

ARKEOLOJİ MERAKLISI TATİLCİLERE 10: DASKYLEION

Bullalar[1] ve Daskyleion

20. yüzyılın başında, Perslerin Anadolu’da kurdukları dört yönetim merkezinden (satraplık) biri olan Daskyleion’un nerede olduğu bilinmiyordu. Uzmanlar, antik kaynaklarda, özellikle de Herodot ve Xenophon’un metinlerinde adı geçen Daskyleion yerini tespit etmek için araştırmalar yaptılar. Çalışmalar sonucunda iki farklı görüş ortaya çıktı. Nilüfer Çayı’nın denize döküldüğü Eşkel ve Manyas Kuş Gölü’nün güneydoğusundaki Ergili Köyü yakınlarındaki Hisartepe. Acaba hangisi esas Daskyleion’du? Bu düğümü, arkeoloji dünyasının iki duayeni çözdü.

1952 yılında, İstanbul Üniversitesi Prehistorya Bölümü’nün kurucularından Kurt Bittel’in her iki yerleşmede yaptığı bilimsel araştırmalarla ilk önemli ipuçlarına ulaştı. Ama hâlâ elde sağlam veriler yoktu. 1954 yılında Türkiye arkeolojisinin bir diğer önemli ismi Daskyleion’un sırrını çözdü: Ekrem Akurgal’ın başkanlığında Hisartepe’de yapılan kazı kampanyası sırasında, bazılarının üstünde Pers krallarının ismi yazılmış olan beş yüz bulla, kentin arşiv binası olduğu düşünülen bir yapının içinde bulundu. Böylelikle Hisartepe’nin Daskyleion olduğu arkeolojik verilerle de kanıtlanmış oldu.

Lidyalı Daskylos

Her kentin bir isim babası vardır. Daskyleion’un ismi ise Lidyalı kral Daskylos’tan geliyor. Kral, M.Ö. 7. yüzyılda yaşanan hanedan kavgaları yüzünden, Lidya’nın başkenti Sardes’ten sürgün ediliyor. Göl kıyısındaki güzel konumu nedeniyle, o dönemde adı Aphneion olan Hisartepe’ye yerleşiyor.

Antik kaynaklardan, Daskylos sürgün edilmeden önce burada bir Frig yerleşmesi olduğunu öğreniyoruz. Kazılar sırasında bulunan beş metre kalınlığındaki Frig suru, kentin yakınındaki Kösemtuğ Tümülüsü’nde bulunan Frig yazıtı ve Pers dönemine ait Frig yazıtlı steller, kentin Frig tarihi açısından da önemli bir merkez olduğunu vurguluyor. Hanedan kavgaları bittikten sonra Kral Daskylos başkente çağırılıyor, fakat göl kenarındaki bu güzel kenti çok benimseyen Daskylos, Sardes’e oğlu Gyges’i yollamayı tercih ediyor.

Ne Daskylos ne Gyges ne de ardılları, Medlerle başlayan, akrabaları Akhamenidlerle devam eden Perslerin Anadolu’ya yürüyüşünü durduramadı. M.Ö. 6. yüzyılda Sardes’i ele geçirerek Lidyalıların sonunu hazırlayan Persler iki yüz yılı aşkın bir süre, Anadolu’yu daha önce tanımadığı bir sanat ve kültür anlayışıyla tanıştırdı. Bu sanatsal ve kültürel buluşmanın izlerinin büyük bir bölümünü Daskyleion’da görmek mümkün; belki de bu kenti diğer kentlerden farklı kılan özelliklerin başında bu geliyor: Bandırma’nın göbeğinde 2500 yıl öncesinin gelenekleriyle bir İran kuruluyor; sarayları, tapınakları, evleri ve günlük yaşamda görülebilecek tüm öğeleriyle…

Perslerin hoşgörüsü

Yukarıda da belirttiğimiz gibi Daskyleion, Persler’in Anadolu’da kurduğu dört ana yönetim merkezinden biri. Kentin merkezinde yönetimin başındaki satrapın sarayı yer alıyor. Saray kazısında çıkarılan buluntular hem Pers hem yerel özellikler gösteriyor. Bu durum, 1988’den beri kentte kazıları yöneten Ege Üniversitesi Arkeoloji Bölümü arkeologları tarafından, yerel ustaların Pers sarayının yapımında çalıştırıldığı şeklinde yorumlanıyor. Pers stilinde yapılmış Frig yazıtlı steller ise ilk olarak Daskyleion’da gün ışığına çıkarılıyor. Bu da Friglerin Akhamenid Satraplığı boyunca kentte yaşamlarını sürdürdüğünün bir kanıtı ve Pers hoşgörüsünün bir göstergesi olarak sunuluyor, kenti kazan arkeologlar tarafından…

Büyük İskender’in Anadolu’ya gelmesiyle, Anadolu’yu iki yüzyılı aşkın bir süre yurt edinmiş ve kültürünü bu topraklardaki yerel kültürlerle harmanlamış Pers dönemi son buluyor; Büyük İskender’in komutanlarından biri olan Parmenion kenti ele geçiyor.

Daskyleion kazıları halen devam ediyor. Anadolu’da az rastlanan Frig ve Akhamenid dönemlerine tarihlenen kazılmamış kültür tabakaları, kazıların daha uzun yıllar devam edeceğinin ve Anadolu kültür tarihi açısından önemli bilgilere ulaşılacağının müjdecisi…

Kentte arkeologlar tarafından gün ışığına çıkarılan önemli buluntular, Bandırma Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. Müze pazartesi günleri dışında her gün ziyarete açık.






[1] Bulla, mühür baskısı anlamına gelir. Eskiçağ’da bullalar, iletişimin güvenliğini sağlamak amacıyla mektupların üstüne basılırdı. Bullalar arkeologlar için, kazılarda bulunan her buluntu gibi, yapıldıkları dönem hakkında önemli ipuçları taşırlar.

Hiç yorum yok: