16 Ağustos 2013 Cuma

UYAN UYKUNDAN KAYAKÖY

Kayaköy’den bahsediyorum. Fethiye’ye yaklaşık 15 kilometre uzaklıktaki terk edilmiş köyden... Adında köy olan kentten. 


Terk edilmiş derken yanlış anlaşılmasın. Zaten birçoğunuz biliyorsunuz bu terk edilmişliğin zorunlu olduğunu. Mübadelede Kayaköylülerin kentlerinden koparılış öyküsünü...

Bu yazı bir mübadele öyküsünden çok mübadele sonrasında Kayaköy’ün başına gelenleri anlatıyor. Zaten mübadeleyi, o bahtsız dönemi yaşayanların sesleri hâlâ kulaklarımızda. Hem oradan buraya, hem de buradan oraya gidenlerin yeniden bir yaşam kurmak için ne bedeller ödedikleri hafızalarımızda...

Bazıları zamanın durduğu yer diyor, bazıları terk edilmiş köy diyor bu kent için. Benim için, çocukken yazın sıcağında Ölüdeniz’den dağ yolunu izlerek yaklaşık bir saatte ulaştığım, her gittiğimde de başka bir güzelliğini gördüğüm dimdik ayakta bir kent. Kentlileri 80 yıldır evlerine uğramasa da sürprizleri hiç eksik değil bu kentin. Bir ziyaretinizde Bartholomeos’u sokaklarını arşınlarken görebiliyorsunuz. Bir diğer ziyaretinizde “Yüzbaşı Corelli’nin Mandolini” ve “Kanatsız Kuşlar” kitaplarının yazarı Louis de Bernières’in evlerin gölgesinde notlar alırken... O evi geçtikten sonra, yazdığı bir kitapla bütün dünyanın ilgisini Girit’in dibindeki terk edilmiş Spinalonga Adası’na çevirmeyi başaran Victorio Hislop’a rastlayabiliyorsunuz.

Kayaköy’ün bana yaşattığı sürprizler hayli fazla, sizi fazla yormamak için sonuncusundan biraz bahsedeyim. Çok değil sadece dört gün önce Kayaköy’den geçerken bu güzel kentin bana hazırladığı son sürprizden haberdar değildim. Sürprizin adı Jehan Barbur oldu.  Kayaköy’ün, gecenin düştüğü dar sokaklarında Jehan Barbur’un sesiyle yolumu buldum. Kulaklarım beni Kayaköy Sanat Kampı’na götürdü. Kime dediğini soramadım ama “Uyan” diyordu güzel sesiyle Jehan Barbur:

“Uyan uykundan çok uyursan herşey geçer yaşanmadan
Uyan güzel uykundan ne kadar tatlı olsa da hayat
Uykuyla geçmez yaşanacak o kadar çok şey,
Anlayacak anlatacak çok hikâye var aklımda.
Ama sen uyursan kime anlatırım
Sen gözleri kapalı kalırsan kime...”

Kayaköy uykusundan neden uyanmıyor?


Aslında bunun çok kısa bir cevabı var. Ama baştan hevesinizi kaçırmak istemem. Ben anlatayım, siz kısa cevabınızı verirsiniz. 1923’lerden bugüne boş olan; zamanında (1912) 6500 insanın yaşadığı; geleneksel mimari dokusunu, sahipsiz geçen 80 yıla rağmen hâlâ koruyan bu kenti -Jehan Barbur’un şarkısından ödünç alarak söyleyeyim- güzel uykusundan neden uyandıramıyoruz?

Bunun için size Kayaköy’ün turizm öncelikli kalkındırılması adına yapılan çalışmalardan biraz bahsetmekte fayda var. Çok değil, 1970’li yıllardan bugünlere gelen bir gezinti yapalım.

Kayaköy’ün turizm amaçlı olarak işlevlendirilmesine yönelik ilk proje önerisi 1978 yılında Turizm ve Tanıtma Bakanı Alev Coşkun’a ait. Dünya Bankası’ndan destek alınarak yapılması planlanan proje gerçekleşseydi bütün köy uluslararası tatil köyü olarak düzenlenecekti. Denizle olan bağlantısı teleferikle sağlanacaktı. Tabii ki bu öneri gazete sayfalarını süslemekten öteye geçemedi.

Kayaköy vahşi turizm anlayışıyla tanışıyor


1980’den sonra, Türkiye’nin kapitalizmle yeni yeni tanıştığı yıllarda Kayaköy yine gündemin üst sıralarındaydı.

Alev Coşkun’un önerisi, 1985 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından geliştirilerek yeniden dillendirildi. Muğla Turizm Gelişim Projesi’nin 1/25 binlik Fethiye-Dalaman Çevre Düzeni Nazım İmar Planı’nda Fethiye çevresine 30 bin yataklı turizm yerleşim alanı programlandı. Bu kapasitenin 12 bini Kayaköy’de yapılacak tesise ait olacaktı. Yanlış duymadınız 12 bin! Zamanında 6500 kişinin yaşadığı Kayaköy’ü 12 bin yataklı dev bir tatil köyüne dönüştürme fikri için girişimci, sermayedar bulunamadı. Eğer o yıl Kayaköy bu plana göre dönüştürülseydi, 2013 yazında Kayaköy’de Jehan Barbur’u değil Serdar Ortaç’ı dinliyor, ay ışığında “binlerce dansöz var”ı mırıldanıyor olacaktım. Karabasan gibi!

Bu tehlikenin o yıllarda farkına varan ileri görüşlü aydınlar da Kayaköy’ü korumacı çevrelerin gündemine taşıdılar. Burada Ekrem Akurgal ve Oktay Ekinci’nin isimlerini anmak gerekir. Temmuz 1988’de Türk-Yunan Dostluk Derneği Kayaköy’e bir inceleme gezisi düzenledi. Başkan Ekrem Akurgal, mimar Oktay Ekinci ve dönemin Muğla Belediye Başkanı Erman Şahin önderliğindeki grubun amacı Kayaköy’ü bir “dostluk köyü”ne dönüştürmekti. Dernek üyeleri Kayaköy’ün turizme açılırken bazı değerlerin göz ardı edilmemesini istiyordu.

Bu istekler, 1-2 Ekim 1988’de Muğla Belediyesi, Mimarlar Odası ve Türk-Yunan Dostluk Derneği’nin Muğla’da düzenlendiği “Kayaköy için Türk-Yunan Barış ve Dostluk Köyü Olsun” başlıklı bir forumda tartışıldı. Forumun 7 maddelik bildirisi  ilgili devlet kurumlarına yollandı. Ayrıca önerileri UNESCO’yla da paylaşıldı. Bildirinin özeti basit: Burası özel bir coğrafyadır. Özel anılar, özel tecrübeler biriktirmiştir. Herhangi bir toprak parçası gibi turizme açılmamalı, ilgili kişiler, kurumlar, ülkeler bu konuda söz sahibi olmalıdır. 

Bildirinin ilgililere dağıtılmasından sonra şaşılacak bir gelişme yaşandı. Bayındırlık Bakanlığı 29 Kasım 1988 tarihli yazısıyla Kayaköy’ün barış ve dostluk köyü olmasına yönelik öneriyi desteklediğini, forumda alınan kararları benimsediğini kamuoyuna duyurdu ve Kayaköy’ün şirketlere tahsisini durdurdu. Devletin sivil bir iradeyi kabul etmesi olarak algılanabilecek bu örnek Türkiye tarihinde bir istisna. Yani hemen umutlanmayın derim ben size... Zaten o yıllarda bu projeyle ilgilenen iki şirket vardı: Kavala Holding Muğla’da yapılan forumdan sonra Kayaköy’e talip olmadıklarını ilan etti. Yer Holding ise projeye talip olduklarını ancak tahsisin yapılmadığını gazeteler aracılığıyla duyurdu.

Kayaköy 1990’lı yıllara damgasını vuruyor


1990’lı yıllarda Kayaköy bir yıldız gibi parladı. Belgeseller çekildi, toplantılar, sempozyumlar düzenlendi, raporlar yayımlandı. Bilimsel çevrelerin ilgisi Kayaköy’e çevrildi. Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Kayaköy’ü adeta İstanbul sınırları içine aldı. Şube tarafından gerçekleştirilen bilimsel çalışmaların ilki Galata Grubu’nun 1993-1994 yılında alanda hazırladığı bilgilerden oluşan “Kayaköy Çalışmaları” raporuydu. İkincisi ise 25 Haziran 1994’te Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nde düzenlenen Kayaköy Sempozyumu... Burada tartışılan fikirler “Kaya Çukuru Koruma Planı Raporu” başlığıyla yayımlandı.

1996 yılı Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Ödülü “Kayaköyü Barış ve Dostluk Köyü Olsun” başlıklı eseriyle Oktay Ekinci’ye verildi.

















Türkiye Mimarlık Öğrencileri Buluşmaları etkinliği kapsamında 10-21 Ağustos 1998 tarihleri arasında gönüllü 150 mimarlık öğrencisi Kayaköy’de buluştu.

Bu hareketlilik 2000’li yıllara girildiğinde de hız kesmedi. 2000 yılında Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi ve TÜRSAB işbirliğiyle Kayaköy’deki iki kilisenin (Taxiarhis ve Panayia Pirgiotissa kiliseleri) ve üç konutun rölöveleri alınarak hazırlanan rapor Mart 2001’de ilgili koruma kuruluna sunuldu. Kurul rölöveleri 19 Ağustos 2001 tarihinde onayladı. Fener Rum Patriği Bartholomeos Ağustos 2000’de Kayaköy’e gelerek çalışmaları inceledi. Alan çalışmaları 2001 yazında da devam etti.

12-19 Eylül 2010 tarihleri arasında Avrupa Gençlik Değişim Projesi kapsamında “Kayaköy’ü Deneyimlemek” başlıklı bir çalıştay gerçekleştirildi. UNESCO tarafından “Dünya Dostluk ve Barış Köyü” ilan edilen, aynı zamanda kentsel ve arkeolojik sit ve özel çevre koruma bölgesi olarak bilinen Kayaköy, Muğla Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Kurulu tarafından 2011 yılında  “Birinci Grup Anıtsal Yapı” olarak tescil edildi. Aynı yıl, Mimarlar Odası Muğla Şubesi Fethiye Temsilciliği 8-10 Eylül tarihleri arasında “Kayaköy’e Yaşam Aksı(n) Sempozyumu” düzenledi. Sempozyumun alınan kararlar bir sonuç bildirgesiyle kamuoyuyla paylaşıldı.

Bütün bu çabalar maalesef somut sonuçlara ulaşamadı. Bu eşsiz kent turizm yatırımcılarının ilgisini bir türlü çekemedi. Türkiye’de benzer örneklere bakıldığında iyi ki çekmedi de diyebiliriz. Ama Kayaköy bundan daha fazlasını hak ediyor. Kentin hâlâ “Koruma Amaçlı İmar Planı” yok.

Kültür ve Turizm Bakanlığı Kayaköy’e el koyuyor


Kayaköy’ün bundan daha fazlasını hak ettiğini devlet büyüklerimiz de fark etmiş ki 3 Şubat 2012 tarihinde dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy ve Muğla Valisi Kayaköy’ü ziyaret etti. Muğla’da Beçin ve Kayaköy için öncelikli olarak projeler üreteceklerini kamuoyuna açıkladı. Bundan beş ay sonra Kültür ve Çevre bakanlıkları arasında imar planı üzerinden açılan dava Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın davadan çekilmesiyle düştü. Böylelikle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın tapulara koyduğu şerh hükümleri de kalkmış oldu. 2013 başında Kayaköy’ün 49 yıllığına turizm amaçlı tahsisi için ihale açılmasına karar verildi. İhaleye göre Kayaköy’de 300 yatak kapasiteli, 5 yıldızlı konaklama tesisi yapılacaktı. Çeyrek asırdan beri Kayaköy’ün ilkeli ve çağdaş bir anlayışla korunması gerektiğini savunan çevreler bu karara itiraz ettiler. Gerekçeleri basitti: Kayaköy 5 yıldızlı konaklama tesisi konseptine uygun değildi. İhaleyi alan firmanın “Koruma Amaçlı İmar Planı”nı yapacak olması ilgili sivil toplum kuruluşlarının plan sürecinin dışında tutulacağı endişesini yaratıyordu.

Neyse ki bakan değişti. İhale rafa mı kalktı, yoksa gelen tepkilerin yatışması mı bekleniyor bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey bir kaç aydır Kayaköy hakkında gazetelerde haber çıkmaması.

Sonuç olarak Kayaköy’ün güzel uykusu devam ediyor. Şimdilik benden bu kadar! İzin verin, Kayaköy’ün tarihi ve sosyal geçmişiyle ilgili bilgiler de bir başka yazının konusu olsun. Yakında bu fakir kütükte okursunuz.















Hiç yorum yok: