8 Mart 2018 Perşembe

Benim tanıdığım Yılmaztürk



1990'lı yılların sonu veya 2000'li yılların başı olmalı. Aradım, taradım tam tarihi bulamadım. Bir yandan yüksek lisans devam ediyor, diğer yandan ÇEKÜL Vakfı'nda çalışıyorum. ÇEKÜL'e bir mektup geldi Mimarlar Odası'ndan, bir sergi hazırlığıyla ilgili olarak... 

Bugünlerde rastlanmayacak bir incelikle, Mimarlar Odası hazırlayacağı sergi için sivil toplum kuruluşlarıyla fikir alışverişinde bulunmak istiyordu. Hatta serginin kurgusunu birlikte hazırlayalım diyordu mektup. Gökhan’la (Kılınçkıran) birlikte gönüllü olduk.  İlk toplantı için Mimarlar Odası’nın Yıldız Karakol binasındaki yerine gittiğimizde Sami Yılmaztürk’le tanıştık. Uzun ve üzeri kalabalık bir masa üzerinde sergi üzerine haftalarca kafa patlattık. Katılımcılar, toplantının iki en genç üyesinin çoğunlukla ayakları yere basmayan fikirlerine maruz kaldı. Oturumları yöneten Sami bey, bizi sabırla dinledi, yetmedi bir de serginin teknik hazırlığını iki tecrübesiz gence, yani bize emanet etti. 

O dönem taze mimar olan Gökhan tasarımları yaptı. Photoshop’la ciddi olarak tanışmamız o günlere denk gelir. Ayrıca ilk editörlük tecrübem de bu olabilir. Çünkü bize ham metinler veriyorlardı; bunlardan başlık, spot çıkarmak bizim işimizdi. Ayrıca Gökhan’ın çizdiği yazı alanlarının içine sığmayan metinleri makaslamayı veya tam tersini ben yapıyordum. Gökhan’ın evinde uzun geceler boyunca, herhalde 20’den fazla paftayı zevkle hazırladık. Kâğıthane’de bir baskı atölyesinde paftaları basmaya gittik. Kâğıthane meydanında bir kahvede heyecanla sonuçları beklediğimizi dün gibi hatırlıyorum. Büyük ihtimalle ikimizin de ürettiği ilk ciddi işlerdi. İşler beğenildi. Birçok yerde sergilendi. Paftalar sergilerde geze geze paralandı diyebilirim. 

Biraz önce Gökhan’ı aradım hangi “kent suçlar”ını hazırlamıştık diye... İkimizin sığ hafızasından bugüne gelenler sadece “Kız Kulesi”, “Koç Üniversitesi Kampüsü”, “Fenerbahçe Pyramid Alışveriş Merkezi”, “İş Kuleleri”… Umarım Gökhan evindeki hard disk’lerde işleri bulur ve ben bu fakir kütükte yayınlarım. 

Şimdi düşünüyorum da böyle bir sergiyi bugün hazırlamak neredeyse imkânsız. Ne tarafa dönseniz kente ihanet eden yüzlerce mimari projeyle karşılaşıyoruz. Herhalde içinde bulunduğumuz günlerde kolay olan kente saygılı projelerle ilgili bir sergi yapmak. Çünkü sayıları bir elin parmaklarını geçmez!

Bu arada Gökhan, o günlerde Sami Bey’in bir jestini hatırlattı telefonda: İş bittikten sonra taze mimar Gökhan’ın Mimarlar Odası kaydı yapıldı ve ilk yıl aidatı bedelsiz olarak armağan edildi. Taze bir arkeolog olarak bana kalan ise bir işi başarmanın heyecanı, gururu ve güzel insanlarla tanışmanın mutluluğu oldu.

Hiç yorum yok: