7 Nisan 2012 Cumartesi

GALATASARAY İLKOKULU, LİSESİ VEYA ÜNİVERSİTESİ


Fer’iye Saraylarının bir bölümü Cumhuriyet’in ilk yıllarında Galatasaray İlkokulu’na verildi, sonra ortaokul ve liseye dönüştürüldü. Günümüzde de Galatasaray Üniversitesi’ne ev sahipliği yapıyor. Bu dönüşüm, aynı bir çocuğun ilkokuldan başlayıp üniversitede sonlanan eğitim yaşantısına benziyor.

Saray olarak yapıldı, önce ilkokul, sonra ortaokul ve lise olarak kullanıldı. Şimdi ise ülkenin en önemli üniversitelerinden birine ev sahipliği yapıyor. Galatasaray Üniversitesi’nin hikâyesi, aynı zamanda Cumhuriyet’i kuran kadroların eğitime verdikleri desteğin de önemli bir göstergesi... Bu eğitim kurumunun hikâyesini, objektif bir dille sizlere aktarmak yerine, içinde sekiz güzel yılımı geçirdiğim 285 Görkem Kızılkayak’ın dili ve hissettikleriyle anlatmayı tercih ettim. Sürçülisan edersem affola!


Yıl 1987, aylardan eylül... Üzerime büyük gelen lacivert bir ceket ve gri bir pantolonla Beşiktaş’tan Ortaköy’e doğru annemle yürüyorum. Üzerinde Galatasaray Lisesi yazan, dev bir demir kapıdan geçerek sekiz güzel yılımı geçireceğim okula giriyorum. Deniz kenarına inip, benim gibi üzerine büyük gelen okul kıyafetlerini giymiş onlarca çocukla karşılaşınca rahatlıyorum. Tören başlıyor, kendisi de Galatasaray Lisesi mezunu olan müdürümüz kürsüye çıkıyor, okulun tarihini, Galatasaraylılığın ne demek olduğunu anlatıyor. O konuşmadan aklımda kalan tek şey -umarım doğru hatırlıyorumdur- Prof. Dr. Yıldızhan Yayla’nın Ortaköy’de öğrenciyken vapurları seyretmekten büyük bir zevk aldığı... Hani öğrenciler genelde okula istemeye istemeye giderler... Hazırlık sınıfından 9. sınıfın sonuna kadar süren Galatasaray Lisesi Ortaköy bölümündeki maceram boyunca diyebilirim ki her gün büyük bir zevkle okula gittim. O dev kapıdan girince beni karşılayan Boğaz’ın ve mis gibi tuz kokan havasının bunda payı büyüktür.

Yıllar sonra bu yazıyı hazırlarken, İzzeddin Çalışlar’ın “525 Yılın Son 25 Yılı” isimli kitabında Prof. Dr. Yıldızhan Yayla’nın bizlere yaptığı konuşmanın tam metnini buldum. Yayla, benim Galatasaray’ı kazandığım yıl Marmara Üniversitesi Rektör Yardımcılığı görevini bırakarak okuduğu liseye müdür olmuştu. Şöyle diyordu:

“... Unutmayalım ki, Galatasaray eğitiminde de şampiyonluk ister. Başka bir seçeneği yoktur. Galatasaray’a hizmet ise, doğrudan doğruya Türk toplumuna, Türk bilim, kültür, sanat ve sporuna hizmettir. Çünkü Galatasaray’ın varlık sebebi budur. Dikkat edilecek olursa, Galatasaray’ın övünç kaynağı, bu alanlarda yetiştirdiği bilim, sanat, kültür ve devlet adamlarıyla, sporcularıdır. O büyük Galatasaraylılar, millet ve devletine hatta fırsat doğduğunda bütün insanlığa hizmet etmişlerdir...”

Tam 25 yıl sonra bu konuşmayı okuduğumda aklıma Galatasaray’a girdiğim yıl komşumuz olan rahmetli Eşfak Aykaç geldi. Futbolcu, Macaristan’ı 3-1 yendiğimiz efsane maçta Türk Milli Takımı’nın teknik direktörü olan Eşfak Aykaç. Galatasaray’a ilişkin ilk bilgileri aldığım Eşfak amca, Hürriyet’teki köşesinde 29 Aralık 1981’de şöyle yazmış: “... İlmin, fennin, felsefenin, edebiyatın, güzel sanatların, musikinin, sporun en mümtaz temsilcileri, bu irfan ocağından feyz alarak yurda büyük hizmetler yapmışlardır. Genel bir tarifle anlatmak gerekirse, alelade bir kurttan rengârenk kelebeği yaratan tabiat harikasına benzer, muhterem, muhteşem, mübarek bir ‘Metamorphose’ yuvasıdır Galatasaray... Ben bu mektebin kapısından içeri girdiğim 1926 senesindeki ismimle ‘1152 Eşfak Efendi’, Galatasaray Lisesi’ne minnetlerimi, şükranlarımı ifade ediyor, şanlı, şerefli mevcudiyetini ebediyen sürdürmesini diliyorum.”

Alelade bir kurt olarak girdiğimiz okuldan Eşfak amcanın dediği gibi rengârenk kimliklerle çıktık. Belki de okulun başardığı en önemli şey, öğrencilerini tornadan geçirirmişçesine yetiştirmeyi reddetmesinden kaynaklanıyordu. Onun için Eşfak amcanın yaptığı “metamorfoz” benzetmesi önemli. Çünkü hayatta fen, matematik edebiyat kadar önemli bazı değerler de var. Arkadaşlarını kollama, yardımlaşma, karşındakine saygı gösterme gibi değerleri verdiği için Galatasaray gerçek bir “tabiat harikası”ydı benim için de...

Fer’iye Saraylarından Galatasaray İlkokulu’na...

Beşiktaş, Cumhuriyet’in eğitim kazanımları açısından bakıldığında önemli bir laboratuvar. Çünkü Cumhuriyet’i kuranlar, neredeyse tamamı Beşiktaş’ta bulunan saray yapılarını eğitim yapılarına dönüştürdüler. Eğer bugün içinde 8 üniversite yerleşkesi ve sayısız köklü ilköğretim okuluyla Beşiktaş’a “eğitim kenti” diyorsak bunun altyapısının 1920-1930’lu yıllar arasında kurulduğunu unutmayalım.  Fer’iye Sarayları olarak bilinen büyük saray kompleksini eğitimin hizmetine sunanlar Beşiktaş’ın bir eğitim yuvasına dönüşmesini sağladılar. Günümüzde Ziya Kalkavan Anadolu Denizcilik Lisesi olarak hizmet veren Kaptan ve Çarkçı Mektebi 1927’de, Kabataş Erkek Lisesi 1928’de, Galatasaray Lisesi’nin ilkokul bölümü 1930’da, Beşiktaş Kız Ortaokulu ve Lisesi 1940’da saray yapılarını kullanmaya başladı.

Beyoğlu’ndaki Galatasaray Lisesi’nde öğretime başlayan ilkokul, 1930 yılında taşındığı Ortaköy’deki binasında 1965 yılına kadar hizmet verdi. Kapatılma nedeni bir muamma... Galatasaraylılar Milli Eğitim Bakanlığı’na niye kapatıldı diye sorduklarında, bakanlık talebin okuldan geldiğini söyler. Hâlbuki böyle bir talep yapılmamıştır. Aynı toplantıda Galatasaray’a kız öğrenci alınması konusu netleşir. İlkokul öğrencilerinin boşalttığı koridorları 1966 yılında kız öğrenciler doldurur.

Benim Galatasaray’a girdiğim 1987 yılında da Ortaköy’ün hakimi kızlardı. Bizim eski bina dediğimiz Fer’iye Saraylarına ait yapının üst katının tamamı kızlar yatakhanesiydi. Erkeklerin yatakhanesi orta katta küçük bir alandaydı. Okulun keyfi, son zilin çaldığı 15:05’ten sonra çıkardı. Bu saatten sonra okulun tartışmasız sahipleriydik ve atılına kadar da okuldan çıkmazdık. Denizin kenarında top oynamak kadar güzeli yoktur. Bazen adam geçmek yetmez dalgalara da çalım atmak gerekir. En önemlisi de altın değerindeki topu Boğaz’a kaçırmamaktır. Ortaköy’den kayık kiralayıp az top toplamadık Boğaz’dan...

Bir tek öğrenciler için değil çalışanlar için de bulunmaz bir nimetti Boğaz... Oltalarını alan çavuşlar deniz kıyısında çoğunlukla istavrit, tek tük izmarit ve kefal avlarlardı. Mevsimine göre lüfere veya palamuta yatarlardı.

17:00’da etüt zilinin çalması okulu terk etmemiz gerektiğini haber verirdi.  İstemeye istemeye de olsa, çoğu zaman ayak direterek okulu terk ederdik.  

Lisemiz üniversite oluyor!

1992 yılında, yani ben Ortaköy’de dokuzuncu sınıfı okurken Galatasaray’ın geleceğini şekillendirecek bir karar alındı. Galatasaray Eğitim ve Öğretim Kurumu kuruldu. Bu kararın ardından iki yıl sonra Galatasaray Üniversitesi resmen açıldı. 1994 yılında ilk öğrenciler, bizim güzel günlerimizin geçtiği Ortaköy’e geldiler. 1930’lardan 1965’lere kadar Galatasaray İlkokulu, 1994’e kadar Galatasaray Lisesi olarak hizmet veren Fer’iye Sarayları’nın küçük bir bölümü artık Galatasaray Üniversitesi’ne ev sahipliği yapacaktı.

1995 yılında liseyi bitirdiğimde ara sınavla Galatasaray Üniversitesi’ne geçme sınavında başarılı olamadım. Ben de İstanbul Üniversitesi’nin yolunu tuttum. Ortaköy’deki binaların tamamı restore edildi... Duvarlar boyanıp, yeni sınıflar oluşturulurken bizim anıların geçtiği mekânlar da kaybolup gitti. Voleybol sahamız kantin, futbol oynadığımız alanlar otopark oldu. Tabii ki anılarımızı Galatasaray Üniversitesi için feda etmekten dolayı üzüntü duymuyorum. Çünkü bizim oyun oynadığımız alanlarda İletişim, Mühendislik ve Teknoloji, İktisadi ve İdari İlimler, Fen-Edebiyat, Hukuk fakültelerinin öğrencileri ders görüyorlar. Umarım Galatasaray Üniversitesi ve çevresindeki diğer eğitim kurumları Fer’iye Saraylarının kalıcı ev sahipleri olurlar. Neden mi? Çocuklarımız ve gençlerimizin bizden daha çok hayal kurmaya hakları var. Boğaziçi bence dünyanın en güzel hayal sahnesi. Ondan faydalanmayı, onun kenarında yaşamayı, okumayı en çok çocuklarımız ve gençlerimiz hak ediyor.

B+ 16


5 yorum:

Adsız dedi ki...

Eline sağlık güzel bir yazı olmuş, devamını bekliyorum...

Adsız dedi ki...

Eline saglik Gorkemu

Adsız dedi ki...

Fevkalade bir yazi bu Gorkem bey hem tebrik hem tesekkur ederim...Lakin koprude trafik artayaziyor, atan kazansin!...

gokhan dedi ki...

Bence onu bir zamanlar ufak tefek olup da karşıda oturanlar düşünsün.
Biz maça devam edelim...

Adsız dedi ki...

Iyi Gunler,

Tesadufen blogunuza geldim ve bu yaziyi okudum.
2 seyi duzeltmek istiyorum:
- Ortakoy ilkokul olarak 1965'e kadar degil 1967-1968 ders yili dahil hizmet verdi.
- Ilk 10 kiz 1966 yilinda degil, 1965 yilinda yetistiriciye girdiler.

Yalçin Meçoglu
107-8-9
(En son ilkokul mezunlarindan: 1963 girip, 1968 ilkokul mezunu)