20 Ocak 2011 Perşembe

DİNK'İN HATIRLATTIKLARI

Çocukluğumdan beri bir yerin müdavimi olmak hoşuma gider. Beyoğlu’nda büyüdüm, okudum, karnım doydu. 11 yaşımdan beri İstiklâl Caddesi’nin müdavimiyim. İstanbul’dan kısa süreliğine ayrılsam bile, döndüğümde ilk iş İstiklâl’de volta atmak olur; gideceğim bir yer, göreceğim bir dost olmasa bile…

İstiklâl’de de son durak Nevizade olurdu. Olurdu diyorum çünkü o sokakta beni görünce selam veren kimse kalmadı, dostlar artık oraya gitmiyor, sadece anılar var. Hâlâ geçiyorum Nevizade’den ama artık tıksırıncaya kadar başka yerlerde içiyorum. Nevizade bana, bir mekâna kuru kuruya müdavim olunamayacağını öğretti.

Sonra anladım ki hayat mücadelesi başlayınca müdavim olduğum yerlerin listesi azaldı. Ferhat’la cumartesi sinemaları bitti. Çiçek’teki tek tekçide bira içmiyorum artık… Yeşilçam’daki kahveye gitmiyorum. Minya’yla Boğaz’ı turlarken bağıra çağıra Leo Ferré şarkıları söylemiyoruz. Kış gecelerinde Emirgan'da sahlebe takılmıyorum.

Bütün bunları bana düşündüren tarih 19 Ocak. Hrant Dink’in sırtından vurulduğu tarihten dört yıl sonra beşinci kez aynı noktadayım, Halaskârgazi Caddesi’nde... Tek tekçideki bira dostları; İstiklâl voltacıları; 1 Mayıs’ta yürüdüğümüz yoldaşlar; dernekçiler, çevreciler, mektepliler, kısaca beraber konuşmaktan, yürümekten, kafa çekmekten hoşlandığım dostlar da aynı yerdeler. Kalabalığa şöyle bir göz gezdirdiğimde birçoğunu gördüm. Tanımadığım binlerin yüzleri de aşina... Sanki bundan bilmem kaç yıl önce bir yerde oturup laflamışız, bundan da zevk almışız. Sonra gerisi gelmemiş gibi… Hepsi hayat dolu, umudunu kaybetmemiş yüzler görüyorum. Çaktırmadan gülümsüyorum. Sonra kızıyorum kendime, kendine gel diyorum. Ama o umut dolu gülümsemeyi silemiyorum yüzümden.

Her 19 Ocak’ta kalabalıklar arttıkça yüzümdeki gülümseme de artıyor. Bir sürü olumsuzluğa inat gülümsüyorum. Meclis 18 yaşında bir gencin beş silah ruhsatı birden alabilmesini tartışabiliyor. Aynı meclis bakkaldan içki alma yaşını 24’e çıkarmayı da görüşüyor. Polisin üniversite öğrencilerini her gördüğü yerde dövmesi sıradan bir haberden öteye geçemiyor. Bir üniversite rektörü öğrencilerinin her an polis tarafından aranabilmesi için savcılığa başvurabiliyor. Yargı Türkiye’nin en önemli davalarını yıllarca sonuçlandıramıyor, ama Adalet Bakanlığı Avrupa’nın en büyük adalet sarayını çok kısa sürede bitirmesiyle gurur duyabiliyor. Ne mutlu ki yöneticilerimiz dünyaya yeni bir demokrasi anlayışı sunmanın haklı gururunu taşıyor; konuşmayan, eleştirmeyen, hesap sormayan, itaat eden nurtopu gibi bir toplum doğmaya hazır. Ama ben yine de umudumu kaybetmiyorum, gülümsüyorum. Sadece bunu sağladığınız için kucak dolusu teşekkürler Hrant Dink. Sadece yüzümdeki bu gülümseme için... Gerisine teşekkürlerim zaten yetersiz kalır.

İstanbul, 19.01.2011

Hiç yorum yok: