7 Şubat 2011 Pazartesi

ARKEOLOJİ MERAKLISI TATİLCİLERE 1: ALEXANDRIA TROAS

Kitabı yapılacak diye başlayıp sonlandıramadığımız pek çok projeden biri olan Marmara'daki arkeolojik merkezler hakkında yazdığım metinleri sizlerle paylaşıyorum. Güneye doğru giderken sarı tabelayı görüp belki kısa bir mola vermek istersiniz.

Kentler de insanlar gibi nefes alıp verirler. Doğar, gelişir, zenginleşirler. Kentlerin insanlardan ayıracağımız tek farkı belki de sonlarıdır. İstanbul gibi bazı dünya kentleri ölümsüzdürler. Bazı kentler, ölümsüzlere yol açmak için kaderlerine küsüp kendilerini feda ederler. “Eski İstanbul” ismiyle de tanınan Alexandria Troas da bunlardan biri. Çanakkale’nin Ezine İlçesi’nde, Bozcaada vapurlarının kalktığı Geyikli İskelesi’nin 3 kilometre güneyindeki kentin, Sezar ve Konstantinus dönemlerinde Roma İmparatorluğu’nun başkenti olması düşünülmüş ama Alexandria Troas bu büyük onuru İstanbul’a kaptırmış.

Antigoneia’dan Alexandria Troas’a

Kent, Antigonos Monopthalmos (Tek Gözlü Antigonos) tarafından M.Ö. 310 yılında kuruluyor. Antigonos, Büyük İskender’in komutanlarından biri. İskender’in ölümünün ardından, M.Ö. 301 yılına kadar bölgeye egemen oluyor. Alexandria Troas’ta, Antigonos’la başlayıp Lysimakhos devam eden süreci anlamak için Büyük İskender’in ölümü sonrasında dünyadaki gelişmelere göz atmakta fayda var.

M.Ö. 323’te Büyük İskender’in Babil’deki ölümü, Helenistik dünyada birçok değişikliği de beraberinde getiriyor. İskender’in yönettiği büyük coğrafyayı komutanları paylaşıyor. Antigonos önderliğindeki Alexandria Troas bölgenin tek egemen kenti oluyor. Çevredeki Gargara, Hamaxitos, Kebren, Kolonai, Larisa, Neandria ve Skepsis kentleri Alexandria Troas’a hizmet etmeye başlıyorlar. Kentin önemi o kadar artıyor ki yukarıda saydığımız küçük ölçekli kentler boşaltılarak, yaşayanları Alexandria Troas’a göç ettiriliyor. Antigonos’un Helenizmi yaymayı amaçlayan zorunlu göç politikasına “synoikismos” veya “synoikisis” deniyor.

Ptolemaios, Seleukos, Antigonos ve Lysimakhos’un önderlik ettikleri hanedanlar çok geçmeden birbirleriyle savaşa giriyorlar. İşte bu savaşlar Alexandria Troas’ın da kaderini etkiliyor. Kuruluşundan tam dokuz yıl sonra tek gözlü Antigonos’un orduları, bugün Afyon Konya yolu üstünde kalan İpsos’ta, Lysimakhos ve Seleukos’un ordularına yeniliyor. Antigonos ölüyor. Kent, Lysimakhos’un egemenliğine giriyor. Antigoneia ismi bu tarihte Alexandria Troas’a dönüşüyor. Aslında kent isim mi değiştiriyor yoksa yeniden mi kuruluyor bu konu çok açık değil. Münster Üniversitesi Eskiçağ Tarihi Bölümü Asia Minor Projesi arkeologları kentte yaptıkları arkeolojik çalışmalarla bu sorunun da cevabını bulmak istiyorlar.

Sezar’ın vasiyeti mi?

Sezar’ın burayı Roma’nın başkenti yapmak istemesinden midir, bilinmez. Sezar’ın yeğeni aynı zamanda evlatlığı ve mirasçısı Augustus’un imparatorluğu zamanında (M.Ö. 27 - M.Ö. 14) kent yeniden canlanmaya başlıyor. Helenistik kalıntıların üstüne tapınak bu dönemde inşa ediliyor. M.S. 52’de, Aziz Paulus, Hıristiyanlığı yaymak amacıyla Anadolu’dan Avrupa’ya bu kentin limanından geçmeye karar veriyor. Bu tarihi olay, günümüzde “inanç turizmi” adıyla yapılan turistik etkinliklerin rotasına Alexandria Troas’ın da eklenmesini sağlıyor.

Kentin esas silkinişi, İmparator Hadrianus (117-128) zamanına denk geliyor. Hadrianus, adını kente yaptırdığı devasa yapılarla damgasını vuruyor. Atinalı zengin Herodes Atticus’un katkılarıyla Kaz Dağları’ndan kente su getirilmesi için yapılan su kemerleri ve termal suların kullanıldığı hamam, Alexandria Troas’ı antik kentler arasında su mimarisiyle öne çıkan bir konuma getiriyor. 135 yılında inşa edilen, 84 metreye 123 metre büyüklüğündeki hamam, döneminin en büyüklerinden biri payesini alarak Roma İmparatorluk Dönemi “en”leri listesindeki yerini alıyor.

Hadrianus’un olimpiyat fermanı

Kazılar sırasında İmparator Hadrianus tarafından olimpiyat oyunları için yazdırılmış kuralların yer aldığı kitabeler de bulunuyor. Kazı ekibinin tercüme ettiği metinler, olimpiyat oyunlarına katılan oyuncular, halk ve yöneticilerin dikkat etmesi gereken kuralların özetini oluşturuyor. Kurallardan en ilgi çekenleri şöyle: “Olimpiyat için ayrılan bütçe sadece olimpiyat oyunları için harcanacak. Yarışmaları kazanan sporcuya zafer çelengiyle birlikte para ödülü hemen verilecek. Disiplini bozan sporcular -sakatlanmamalarına dikkat edilerek- kırbaçlanacak.”

Hadrianus dönemine ait bu önemli kitabeler ve tercümeleri, bilimsel çalışmalar tamamlandıktan sonra Çanakkale Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmeye başlayacak.

Kentin adı artık eski İstanbul

Hadrianus’tan sonra kent önemini yavaş yavaş yitirmeye başlıyor. Konstantinus’un buraya başkent olarak düşünüp daha sonra tercihini İstanbul’dan yana kullanması, kentin iyiden iyiye unutulmasını sağlıyor. İstanbul’a yakınlığından dolayı kentteki yapılar tahrip ediliyor. Bu yapılardan çıkarılan mimari parçalar devşirilerek, yeni başkentteki imar faaliyetlerinde değerlendiriliyor. Bu tahribat 17. yüzyıla kadar sürüyor. Yazılı kaynaklardan Eminönü’ndeki Yeni Camii’nin yapımında Alexandria Troas’tan gelen parçaların kullanıldığını öğreniyoruz. Tüm bu tahribatlara rağmen Ege Denizi’nden liman ve kent 19. yüzyılın başında bile heybetli bir şekilde gözüküyor. Hatta bu dönemde Troia’yı bulmak için bölgeye gelen gezgin ve araştırmacıların birçoğu Alexandria Troas’ı, Homeros’un İlyada’sında adı geçen Troia zannediyorlar.

Arkeologların sabırlı çalışmaları sayesinde her geçen gün önemli buluntuların ortaya çıkarıldığı kentteki, 8 kilometre uzunluğundaki surlar, Neandria Kapısı olarak da adlandırılan Doğu Kapısı, hamam, tiyatro, saray, tapınak görmeniz gereken yapılardan. Su altında kalmasına rağmen Alexandria Troas’ın limanı da çıplak gözle izlenebiliyor. Su altı arkeologlarının yaptıkları yüzey araştırmalarına göre kentin birbirine bağlı bir dış bir de iç limanı bulunuyor. Dış limanın dalgakıranlarla korunan iki girişi var. Bunun temel nedeni rüzgârla yol alan yelkenli gemilerin, hâkim rüzgâr yönlerine göre planlanmış farklı girişlerden kolaylıkla limana girebilmeleri. Dış limana güvenle giren yelkenliler buradan demirleyecekleri iç limana geçiyorlar.

Alexandria Troas’ın Ege Denizi ve Çanakkale Boğazı girişindeki stratejik konumu, bölgedeki tuz, kereste ticaretini kolaylaştıran korunaklı yapay limanı, kenti İstanbul kurulana kadar kuzeybatı Anadolu’nun en önemli merkezi konumuna getirdi. Düşünün ki kent şansını iyi kullanabilseydi belki de bugün İstanbul olmayacaktı. Varsayımları bir kenara bırakıp gerçeklere dönelim: Alexandria Troas İstanbul’a arabayla sadece 5-6 saat uzaklıkta. İzmir’den kente ulaşmak daha da kolay... Arkeologların katkılarıyla yeniden nefes almaya başlayan kent sizleri bekliyor!

2 yorum:

Ağustos Büyücüsü dedi ki...

Ya ne paylasiyosun, kendimiz bastirirdik, kitap yapardik.

görkem kızılkayak dedi ki...

yaparız yine, bunlardan çok var