Beni "street art" dünyasıyla tanıştıran Pera Müzesi'nin 2014 yılında açtığı "Duvarların Dili" sergisinin konuklarından biri de Amerikalı sanatçı Futura idi. Futura sergi için Türkiye'ye gelmişken ayağının tozuyla bir de duvar boyadı. Bu duvarın devamını da Türkiye'den No More Lies ve Turbo tamamladı. A. Yavuz Kocaömer Engelliler Parkı’nda, bu sanat duvarının önünde No More Lies ve Turbo'yla buluştum. Graffiti ile street art savaşırsa ortaya ne çıkar, diye sordum.
No More Lies'ın kuşlarıyla Turbo'nun robotu savaş halinde... |
İlk ne zaman boyadınız?
Turbo: İlk
1985’te boyadım. Onun adı boyamak değil aslında, karaladım diyelim.
No
More Lies: No More Lies’ın doğum tarihi 29 Ekim 2011.
Başlangıçta poster ve sticker yapıyordum ama zaman içinde stencil üzerinden
evrildi işler. Spray boya ile ilk yaptığım stencil yaklaşık bir sene sonraydı.
Neredeydi?
Turbo: Şirinevler.
No
More Lies: Galata
Kulesi’yle Bankalar Caddesi arasında bir arsadaydı.
Hâlâ duruyor mu?
No
More Lies: Evet
duruyor. Galata Kulesi’ne çıkıp sağ çaprazına Bankalar Caddesi’ne doğru aşağı
dikkatli bir gözle bakarsan utangaç bir zebra görürsün. Galata sokaklarında
dolanırken bu boş arsayı gördük ve artık bir şeyleri duvarlara boyayacaksam
buranın doğru yer olduğuna karar verdim. Derisi şeritler halinde soyulunca
zebraya dönüşen bir desen çizdim. Gerçek boyutundaydı, kâğıt olarak mukavva
kullandık. Çok detaysız olmasına rağmen bizi ciddi zorladı kalıbı hazırlamak.
Boyamaya gittiğimizde alanın parmaklıklarla kapatıldığını ama yeni yapılan
kapısının açık olduğunu gördük. Bir
gün sonra gündüz gözüyle görmeye gittiğimizde artık “Zebra”mız korumaya alınmış
ve kapısı da kilitlenmişti. Sonuç olarak hâlâ duruyor yerli yerinde…
Turbo: Benimkisi
durmuyor. O dönemdeki sprey boyalarla şimdiki sprey boyalar farklıydı. 84’te “Beat
Street” filmini seyrettim. O filmde graffitinin aslında ne olduğunu gördüm.
Daha önce break dance plaklarından görüyordum. Oradan gaza gelip kâğıtlara
falan yapıyordum. O filmi seyrettikten sonra bunu ben de yapmalıyım diye sokağa
çıktım ama yıl 85 ve Türkiye’de sprey boya nereden bulacaksın? Gittim
nalburlara araştırdım, bir tek beyaz renk buzdolabı boyamak için üretilmiş
sprey boya vardı. Biz bir-iki yıl beyaz boyayla sağı solu karaladık. Sonra o
markanın siyahla, kırmızısı çıktı. Tabii şimdi kullandığımız boyalara göre çok
kötü boyalar. Şimdi kullandığımız sprey başlıkları dişidir. Eskiler erkekti.
Farklı kalınlıklarda sıkmak için tuhafiyelere gidip deodorantların başlıklarını
çalardık. Mesela x marka kalın sıkıyor, y marka ince sıkıyor diye
belirlemiştik. Ondan sonra yabancı boyalar gelmeye başladı. Farklı farklı
renkler geldi ama pahalıydı. Çocuğuz, harçlıklarımızı biriktirip boya alacağız.
Bir hafta para toplayıp iki boya alırdık. Sıkıntılı dönemlerdi.
89’da Zeytinburnu’nda tren
yolunda köprüyü boyarken yakalandım. Polis yakaladı, mahkemeye sevk etti,
devlet malına zarar ve duvara slogan yazmaktan…
Slogan neydi?
Turbo: Slogan
yok. O zaman bizim grubun adı “Zombi Boys”tu. Bunu yazdığımız için sıkıntı
çıktı. Bir sene hapis cezası yedim. Sonra bu hapis cezası mahkemedeki iyi hal
ve yaşımdan dolayı para cezasına çevrildi. Yırttık yani.
30 yıl olmuş boyamaya başlayalı… Neler değişti?
Turbo: Çok
acayip bir değişim oldu. O dönemdeki problemlerle bu dönemdeki problemler de
çok farklı. O dönemlerde duvara ne yaparsan yap politik algılanıyordu. Komünist
misin, sağcı mısın, solcu musun diye sorulurdu. Ondan sonra 90’larda ve
2000’lerde farklılıklar oldu. Şimdiki sorunlarımız da bambaşka.
No More Lies: Ben çok daha kısa süredir sokaklardayım
ama bu kısa sürede bile bir sürü değişiklikler oldu. Hâlâ graffiti baskın bir
sokak sanatı. Street art yapan insan sayısı bir kaç kişi ve onlarda genelde
graffiti çıkışlı. Önceden sadece Beyoğlu ve Kadıköy’de görülen işler artık Karaköy’de
yoğunlaştı. O kadar yoğunlaştı ki artık iç gıcıklamaya başladı. Hem iyi hem
kötü tarafı var. Bu yoğunluk bizi gerçekten yoruyor ve işlerimizin
çarpıcılığını azaltıyor. Diğer taraftan da bir farkındalık yaratıyor. Instagram,
graffiti önünde fotoğraf çektiren insanlarla dolu. Karikatürünü bile yaptılar
bu durumun. Biz baştan beri biraz daha bu alanların dışında çalışıyorduk.
Şimdiki sorunlar ne?
Turbo: Devlet,
polis ve yerel yönetimlerle artık bir sorunumuz yok. Gördüğün gibi Beşiktaş
Belediyesi bize yer veriyor. Duvar boyayın diyor. Şimdiki sorunlar kendi
aramızda. Çok fazla insan var boyayan. Yaptığın iş belirli bir zaman sokakta
durmuyor bile. Başkası gelip üzerini karalıyor.
No More Lies: Sokakta iş yapmak çok keyifli ve halk hep
olumlu yaklaşıyor. İlginç bir sahiplenme ve ilişki yaşıyoruz işimizi yaparken.
Çalışmaya başlayınca o alan birden çok tanıdık, bizden bir parçaya dönüşüyor. Polisle
de bir sorun yaşamadık, belediyelerle de... Biraz garip kaçacak ama ben
kirlenme ve “ektra gıcır”dan şikâyetçiyim. Dokusu, hikâyesi olan duvarları
seviyoruz ve o dar kıvrımlı sokaklarda birden insanların karşısına çıkmak
istiyoruz. Etki müthiş oluyor. Ben o curcunayı, herkesin üst üste yazıp çizmesini
sevmiyorum. Hem işlere haksızlık hem de görsel kirlilik gibi geliyor. Diğer taraftan
da kentsel dönüşüm bahanesi ile rantçı tavırla “cillop” modern binalara tahammül
edemiyorum. Tüm anıları silip kendimizden uzaklaşıyoruz. Hazırlanmış bir doku
olmadığı için bu duvarlara ne koysan sahte duruyor.
İstanbul’da graffiti denince akla gelen önemli kırılma
noktaları neler? Hangi olaylar kamusal alanda graffitinin görünürlüğünü
arttırmayı sağladı?
Turbo: 80’lerde
çok az insan vardı. İki-üç kişi en fazla... Break dance yapanlar merak
sarmışlardı. Sınırlı sayıda yurt dışından gelen vardı. Acayip temkinliydiler
çünkü polis duvara ne yapılırsa yapılsın politik görüyordu. 95’te Cartel’in
gelmesiyle hiphop kültürü biraz daha yerleşir oldu. Türkçe rap başladı. Rap
müziği anlaşır hale geldiği için insanlara hitap etti. Cartel’in yurt dışı
röportajlarında arkada hep graffitiler vardı. İnsanların gözü rap müzikle graffitiyi
birleştirdi. 97’de Blue Jean dergisinde sayfa yapmaya başladım ve orada graffitiler
yayımladım. Yabancı dergilerden tarayıp koyuyordum fotoğrafları. 99’da ufak
ufak insanlar bir yerlerde başladı bir şeyler yapmaya… Kırılma noktalarının en
büyüğü bence 2002’deki “Extra card” reklamları oldu. Onda da parmağım var. O
reklamların süpervizörüydüm. Oradaki bütün graffitiler, reklamdaki break
dance’çıların giysileri ve müziğine kadar ben karıştım. Graffiti ve hiphop
kültürü reklama bulaştığı için bu kültüre aşina oldu insanlar. “Ne güzel bir
dünya, renkli, dans ediyor çocuklar, eğleniyor… Kötü bir şey yok bunda”
dediler. O bir kırılma noktası oldu. Street art ve graffitinin popülerliğine
destek olan en son şey de Pera Müzesi’nin düzenlediği “Sokakların Dili” isimli sergi
oldu. Bunun artık bir sanat olduğunun herkes farkında. Gece kaçak bile yapsak,
polis gördüğünde bizi, “bunlar graffitici, bunlar resim yapıyor” diyerek olayı
politik tarafa çekmemeleri bile bizim için kâr!
No More Lies: Bu bir iki yıl ciddi bir kırılma yaşandı
sanırım. İnanılmaz bir enflasyon var. Geçen sene Beşiktaş Belediyesi’nin de
katkı yaptığı sergi önemli bir belge niteliği taşıdı. Kadıköy Yeldeğirmeni’nde yapılan işleri çok başarılı
buluyorum. Beyoğlu ve Karaköy bayağı graffiti cenneti/cehennemi oldu. Artık
herkes Banksy’yi biliyor; JR’ın işlerini görme fırsatı buluyor. Sırf graffiti
ve street art görmek için sokağa çıkan küçük de olsa bir grup var.
Peki şu an yanında bulunduğumuz duvara gelelim. Bu
duvarın “uluslararası” bir hikâyesi var…
Turbo: “Subway
Art” diye bir kitap vardır, Martha Cooper ve Henry Chalfant’ın… İkisi de Pera
Müzesi’nin sergisine gelmişti. O kitap bütün graffiti dünyasında referans
olarak alındı. O kitapta işleri olan Futura, gerçekten hayranlıkla baktığım, ne
ilginç şeyler yapıyor dediğim üstad bir insan. Sergi nedeniyle yüz yüze
karşılaştık. Gelmesini bekledim Pera Müzesi’ne ve içeri girince asker selamı
verdim. Çünkü o kamujlaj falan sever. Sonra sohbet farklı yerlere gitti ve
Futura “ben Türküm” demeye başladı.
Nasıl yani?
Babası annesi vefat
ettikten sonra evlatlık olduğunu öğreniyor ve gerçek anne babasını bulmaya
çalışıyor. Bunun için bir dedektif kiralıyor ama elinde hiçbir şey yok.
Dedektif bir sonuca ulaşamıyor. En sonunda DNA’sına baktırmaya karar veriyor ve
hangi coğrafyadan geldiğini öğreniyor. İspir (Erzurum) çıkıyor. Pera
Müzesi’ndeki işini de kırmızı-beyaz yaptı, Türk bayrağına gönderme olarak…
Duvar olarak da buradaki
duvar verilmiş. Bende aşağıda oturuyorum. Mahallemde boyadı yani. Onun
geldiğini haber alınca koşa koşa geldim buraya… Zannedersem bizim No More Lies
ile boyadığımız alan tahsis edilmiş ona. Ona çok büyük geldi. Gerçekten de çok
büyük bir duvar tek kişi için. Onun için yandaki duvarı beğenmiş. Yanında da
sadece sprey boya getirmiş ve o duvar da büyük olduğu için “acaba ne yapayım”
kafalarına girmiş. Dedim ki ne oldu, dertlisin? Bana normal plastik boya lazım,
dedi. Benim bagajımda beyazla siyah var, dedim. Acayip sevindi. İkisini
karıştırdı, üst kısımdaki akıtmaları yaptı. Buradan bir tahta parçası bulmuş
onlarla da sütunları yaptı. Sonra da böyle farklı bir çalışma çıktı ortaya.
Futura’nın boyadığı duvarın devamını No More Lies’la
boyamaya ne zaman karar verdiniz?
Turbo: Bu
duvarın hikâyesi çok uzun aslında. Daha ben No More Lies’la tanışmadan evvel bu
duvarı nasıl boyasam diye düşünürdüm. Pera Müzesi sergisinden sonra No More
Lies Beşiktaş Belediyesi ile görüşüp bu duvarı boyamak için izin almış. Sonra
bana haber verdi. Ben normalde graffitici olduğum için yazı yazıyorum aslında
hep. Stencil yapan bir street artist ile bir graffitici ne yapabilir diye
düşündük. Ben bir şeyler çizeyim dedim o zaman. Kuş konseptini bulduk. No More
Lies kuş yapacağını söyledi, ben de uçan bir robot yaptım. Böylelikle İspirli
Futura’nın işiyle hemşerisi sayılabilecek No More Lies’ın işi yan yana gelmiş
oldu.
No More Lies: Bizler sokağa çıktığımızda gözlerimiz hep
duvarlarda olur. Yaşadığımız yerleri geçin istanbul’daki bir çok semtte
gözümüze kestirdiğimiz , aklımızın bir kenarına yazdığımız duvarlar vardır hep.
Belediye ile bir araya gelince bu duvarı gösterdim, onayı aldık. Turbo da
çok istiyordu bu duvarı boyamayı, bu vesileyle beraber boyamış olduk. Diğer
işlerden farklı olarak “freehand” çizdim burada. Konuyu graffiti ve street art’ın
mücadelesi üzerine kurguladık. Bir iki birbiriyle hırlaşan iş daha yapmak
istiyoruz.
Son olarak da Beşiktaş Belediyesi’yle yaptığınız
işbirliğinden bahseder misin?
Turbo: 98’den
beri Beşiktaş’ta oturuyorum. 2000’li yılların başında birkaç defa belediyeye
gidip yer istedik. Dünyada “Hall of Fame” denilen izinli boyanan graffiti
duvarları var. Mesela Berlin’e giden bir street artist veya bir graffitici,
belediyenin tahsis ettiği “hall of fame” duvarlarını rahatlıkla boyayabiliyor.
Turizm açısından da önemli çünkü sadece bu duvarları boyamak için insanlar o
kente geliyor. Ayrıca gelen insanların şehri bilinçsizce boyamaması için de bu
duvarlar gerekli. Garip bir şekilde ben kendi ilçemde değil de başka ilçelerde
izinli duvar boyayabiliyordum. Aydın ve sanata destek veren bir belediye
sınırları içinde ve aynı zamanda oturduğum yerde neden boyayamıyorum diye
birkaç defa belediyeye gittim ama sonuç alamamıştım. Ama Pera Müzesi sergisi
kapsamında Beşiktaş Belediyesi’nin iki çöp kamyonunu boyadık Tilt’le (Fransız
sanatçı) ikimiz. O kamyonların gezmesiyle birlikte bu iş insanların hoşuna
gitti. Faceboook ve Instagram’da bu çöp kamyonlarının fotoğrafları bayağı
paylaşıldı, popüler oldu. Biz de Beşiktaş’ta yaşayan sanatçılar olarak tekrar
Park ve Bahçeler Müdürlüğü’nden istekte bulunduk, “hall of fame” yapılırsa
Beşiktaş’ta yapılır diyerek. Onlar da sağ olsunlar ilgilendiler. Sanatçılar
Parkı’nda Alman Deresi denilen yürüyüş yolunun duvarını önerdiler. En kısa
zamanda bu duvarı “hall of fame” olarak kullanmak üzere belediyemizle birlikte
harekete geçeceğiz.
Çok teşekkürler. Son olarak eklemek istediğin bir şey
var mı?
Turbo: Eskiden
insanlar bizi vandal, sokaklardaki duvarları karalayan kişiler olarak görse de
işin gerçeğinin bu olmadığı anlaşıldı. Dünyada artık bize sanat eseri üreten
insanlar olarak bakıyorlar. Pera Müzesi’ndeki sergiyi 20 binin üzerinde insan
gezdi. Her ülkeden festivallere çağrılıyoruz. Her yere davet edilen Türk
sanatçıların oturduğu yerde iş yapamaması hep sorun oldu. Bunu şimdiki
belediyeyle kırdık. Bundan daha da fazlasını istiyoruz. Atıl duvarlar var.
Bomboş gri duvarlar var. Biz bunları gönüllü olarak renklendirmeye hazırız.
No More Lies: Bu duvarı boyarken çevre binalarda
oturanların ilgisi ve yorumları yarı ürkek ama memnuniyet doluydu. İnsanları
biraz daha parklara çekmek ve sanatla bu buluşmayı renklendirmek gerekir.
İstanbul’da bu desteği verecek çok yetenekli graffiticiler var. Bu sanat artık dünyada “mural” denilen bir
boyuta taşındı yani artık devasa apartmanlar boyanıyor. Ben Beşiktaş Belediyesi’nden
de bu tip bir işbirliği bekliyorum.
Bu duvarda kim kimdir?
1. Futura
1955 New York doğumlu
İspirli J sanatçı. 1970’lerin başında New York metrosunu
boyayarak başladı kariyerine. O dönemlerde bütün sokak sanatçıları harf odaklı
çalışmalar yaparken Futura kendine özgü soyut tarzıyla bu alana yeni bir soluk
getirdi. Dünyada işleri en çok sergilenen sokak sanatçılarından biri olarak
biliniyor. Pera Müzesi’nin davetlisi olarak 2014 yılında “Sokakların Dili”
sergisi için Türkiye’ye geldi.
Instagram: futuradosmil
2. No More Lies
1969 Ankara doğumlu
mühendis. Gündüzleri bir şirkette yönetici olarak çalışıyor. Geceleri ise
hayvanlar âleminin üyelerini stencilleriyle duvarlarda ölümsüzleştiriyor. Bu yüzden gerçek ismini
ve yüzünü bizden saklıyor. İstanbul’un köhne duvarlarına, mendireklere, deniz
fenerlerine yaptığı kutup ayısı, gergedan, zebra, penguen ve diğerleri street
art severler tarafından büyük bir ilgiyle karşılanıyor. Sticker’la başladığı street
art macerasına stencil’le devam ediyor.
Instagram: nomoreliesart
3. Tunç Dindaş, namı diğer Turbo
1971 İstanbul doğumlu.
Kentin en eski graffiticilerinden. Dile kolay 30 yıldır sokaklarımızı
renklendiriyor. Son zamanlarda İstanbul’un kargaşasından kaçıp küçük kentleri
de renklendirmeyi başladı.
Instagram: tuncdindas
B+25
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder